“Enflasyonu düşürmek için FED (ABD Merkez Bankası) bile faiz artırıyor. Biz neden faizleri düşürüyoruz” diyorlar. ABD şöyle yaptı… Çin, Almanya ya da Hollanda böyle yapıyor gibi soruları her zaman sorarız. Oysa ki, her ülkenin ekonomik koşulları ayrıdır. Örneğin ABD, Almanya ya da Hollanda gibi ülkeler “gelişmiş ülke”lerdir. Ama biz gelişmekte olan ülkeyiz. Üstelik de “bağımlı” ülkeyiz. Evet… işgal altında değiliz. Sömürge değiliz. Ama yıllardan beri yabancı sermayeye muhtacız. Yabancılar gelmezse üretimimiz artmıyor, büyüyemiyoruz. Yıllardan beri yabancı firmalara el açıyoruz. “Aman gelin” diye adeta yalvarıyoruz. “Benim param yok… teknolojim yok” diyoruz. Onun için dışa bağımlıyız. Bu anlamda sömürgeyiz. Bizim Almanya’da faaliyet gösteren, üretim yapan bir tek firmamız var mı? Biz Avrupa’nın kasabı, manavı… şimdi de “dönercisi” değil miyiz? Bir defa aklımıza geldi mi… acaba dış dünyada isim yapmış, “markalaşmış” bir tek firmamız var mı? Siemens ya da Bosch gibi beyaz eşya devleri Türkiye’de cirit atarken, Arçelik gibi bir firma elbette Almanya’da üretim yapamaz. Ama aynı Arçelik Afrika ülkelerine fabrika kuramaz mı? Ya da pakistan’a dev bir tesis kurup Hindistan ya da Çin pazarına giremez mi? Bunların gerçekleşmesi işten bile değildir. Ama biz “büyük” düşünmeye alışmamışız. Üretim dünyası değişmiş… bütün dünya “bilgi/yoğun” üretime geçmiş. Bu nedenle yabancı sermayenin dışa açılımı neredeyse durmuştur. Fakat biz hala: “Aman yabancı sermayeyi ürkütmeyelim” korkusu yaşıyoruz. Oysa ki, yeni bir dünya kuruluyor ve kapitalist karakterli firmaların dışa açılımı durdu.
Evet… işgal altında değiliz. Ama aynı Afrika ülkeleri gibi “dışa bağımlı”yız. Türkiye yabancı sermaye tarafından iliğine kadar sömürülen bir ülkedir. Türkiye’de cirit atan, at oynatan, en az 50 civarında ABD, Alman, İngiliz, Fransız, İtalyan, Hollandalı, Japon… hatta Güney Kore firması var. Her yazımda örnekliyorum… sadece Alman Bosch Topluluğunun 2021 yıl sonu net karı 77,8 milyar euro, yani 100 milyar dolardır. 100 Milyar dolar ise bizim en büyük ithalat kalemimiz olan petrol ve doğal gaza ödediğimiz yıllık rakamdır. Bir tek Bosch Firması Türkiye’nin yıllık petrol ve doğal gaza ödediği kadar dövizi Almanya’ya transfer ediyorsa, acaba biz CARİ AÇIĞI nasıl kapatacağız? Sayın Erdoğan’a, Sayın Şimşek’e… bütün iktidar ve muhalefet partilerinin ileri gelenlerine, bütün akademisyenlere soruyorum… yabancı firmaların dışarıya götürdüğü bu inanılmaz kaçak “kontrol” altına alınmadan enflasyon nasıl tek haneli rakamlara inebilir?
Kimse “İhracatı artıracağız… ithalatı azaltacağız da enflasyon canavarının belini kıracağız” demesin. Elbette ihracat artmalı. Elbette “üretim-istihdam-ihracat” modeli sonuna kadar sürdürülmelidir. Fakat ne denli artarsa artsın bizim gibi dışa bağımlı ülkelerde ihracat “tek çözüm” değildir. Çünkü cari açık demek ihracatla ithalat arasındaki fark demek değildir. İktisat teorisinde buna “dış ticaret açığı” denir. Cari açık ise başka bir şeydir. Cari açık; bir yılda ülkeden çıkan toplam dövizle, giren döviz arasındaki farktır.
Ülkeye giren dövizin ve ülkeden çıkan dövizin çeşitli kalemleri vardır. Örneğin, ülkemize sadece ihracat yoluyla döviz girmiyor. Turizm gelirleri döviz girdilerinin en büyük ikinci kalemidir. Üçüncü sırada da yurt dışında çalışan işçi gelirleri. Bunlar gibi yurttan çıkan dövizler de çeşitlidir. Örneğin, kimsenin dikkatini çekmez ama “yabancı futbolculara” ya da sporculara ödenen paralar korkunç rakamlardan oluşuyor. Çünkü bir spor kulübünün 14 futbolcu transfer etme hakkı var. Futbolcu transferi dışında başka çıktılar bulunmaktadır. Örneğin, altın ticareti… altına ödenen paralar. Bu kalemler artırılabilir. Fakat yurt dışına çıkan döviz kalemlerinin en kabadayısı (ithalattan bile fazladır) ülkede faaliyet gösteren yabancı firmaların yıl sonunda ülkelerine teransfer ettikleri döviz miktarıdır. İşte… ekonominin belini büken bu soygundur.
Bu soyguna ben “yeni sömürgecilik” diyorum. Diyeceksiniz ki: “Zamanında anlaşmalar yapılmış. Şimdi o firmaların yurt dışına döviz çıkarmaları engellenemez? Yabancı sermaye ürker.” Ürksün arkadaş. Enflasyon canavarını bu trafik besliyor. Evet… gelişmiş ülkeler bile enflasyonla mücadele ediyor. Ama enflasyon Türkiye’nin “baş sorunu”dur. Ben yabancı sermaye düşmanı değilim. Fakat enflasyon canavarlaştı. Çözümsüz hale geldi. Ülkem her geçen gün yoksullaşıyor. Mutfaktaki yangın her gün büyüyor. Futbolcu transfer edilmezse kulüpler para kazanamayacakmış… bana ne arkadaş? Yurt dışına çıkan döviz “kontrol” altına alınmalıdır. Hele hele yabancı firmaların götürdükleri ne yapıp yapıp engellenmelidir. Üretimi mi durduracaklar… tamam işletmelerini, üretim tesislerini satsınlar Türk firmalarına.