Mehmet Şimşek ekonomiden sorumlu bakan oldu. Yani direksiyona geçti. Peki… bundan sonra ne olacak ? Sayın Erdoğan’nın “düşük faiz” politikası devam mı edecek… yoksa eski “yüksek faiz” politikasına mı geçilecek? Sanırım bu iki strateji arasında akla kara gibi derin uçrumlar yoktur. Enflasyon yükselirken bazı ülkeler faizleri artırıyor, bazıları da azaltma yoluna gidiyor. Fakat Sayın Erdoğan’ın “düşük faiz” politkası devam etmeyecek. Devam etmeyecek derken politika faizinin (merkez bankası faizi) %8.5’tan bir anda % 25’lere çıkarılacağı anlaşılmamalı. Bu durm yavaş yavaş… diğer önlemlerle birlikte, dengeli bir biçimde devreye girecek.
Bizde politika faizi ile serbest piyasa faizi arasında % 10-15 bandından gidip gelen bir farklılık vardı. Bu durum elbette bazı sorunların birikmesine yol çatı. Kontrollu kur politikası da sıkıntılıydı. Fakat kontrollu kur uygulanmasaydı, dolar herhalde 60-80 liranın üzerine çıkardı. Yeni hükümet “birikmiş” sorunları aşmak zorunda. Birileri hala yangına körükle gidiyor:“Seçimden sonra dolar 35 liraya çıkacak ve enflasyon çıldıracak dedik… işte dediklerimiz doğru çıkıyor” diye adeta şapkayı havaya atıyor. Gerçi bunlar Türkiye batsa bayram ederler ama hevesleri bir daha kursaklarında kalacak gibi.
Evet… pandemi, Ukrayna-Rusya savaşı, enerji krizi filan derken bir de baktık… tarihte görülmemiş bir deprem faciası yaşadık. Bütün bu olumsuzluklar ekonomiyi etkiledi. Ama pes etmedik. Tersine risk aldık… ekonomik büyümeye, üretim-istihdam-ihracat politikasına asla ara vermedik. Şimdi depremle birlikte bütün Türkiye’nin “kentsel dönüşümü” gündeme geldi. Yalnız İstanbul’da 1.5 milyon konut yenilenecek. Bütün Türkiye için devasa bir “mastır planı” lazım. Bunlar için de azından 35-40 milyar dolara gereksinim var.
Ekonomi yönetimi demek “ekonomi politik” demektir. Çok iyi planlanması gereken bir döneme geçiyoruz. Sadece yüksek faiz politikasyıla sorunlar çözülmez. Kendi koşullarımızla uyumlu yeni bir “büyüme sistemi” yaratmalıyız. Bu sistem kişilere… örneğin, merkez bankası müdürlerine… hatta Mehmet Şimşek’lere bile bağlı olmamalı. Ekonomi politikaları İkide bir yaz-boz tahtası gibi değişmemeli. Katma değeri yüksek ürünler üretmeliyiz. Enerji kaynaklarımıza erişim, doğal gaz ve petrol aramaları hız kesmemeli. Üretim ekonomisi hedefleriyle uyumlu kur ve faiz politikaları dengeli yürümeli. Üç günde % 25’lere tırmanan değil, 23-27 bandında tutunan kademeli bir kur artışı zorlanmalıdır. Politika faizi ile enflasyon arasındaki makas kedemeli olarak kapatılmalıdır. Bunlar elbette bugünden yarına halledilecek işler değil. Elbette uzun vadeli çözümlerdir.
Bay Kemal memleketin başarılı firmalarına “beşli çete” diyor. Biz “markalaşma”ya önem vermeliyiz. Büyük firmalarımızın dünyaca ünlü ürünler üretmesini desteklemeliyiz. Örneğin, silah sanayiindeki dijital markaların çoğalmasına, pehlivanların dış ülkelere yayılmalarına… çadırları özellikle ESKİ OSMANLI COĞRAFYASI’na kurmalarına kol-kanat gerilmelidir. Eski Osmanlı coğrafyası, yani Orta-Doğu ve Müslüman Afrika bizi bekliyor. Geç kaldık ama, zararın neresinden dönersek kardır demeliyiz.
Evet Sayın Mehmet Şimşek’in işi gerçekten zordur. 1967 de, Sayın Bakanın komşu köyünde Derikfan’da öğretmenlik yaptım. Midyat, Gercüş, Savur üçgeninin ne denli zorluklar içinde çıpındığını ben bilirim. O yıllarda Gercüş Mardin’e bağlıydı. Sonradan Batman il oldu, Batman’a bağlandı. Aziz Sancar’ın doğup büyüdüğü Savur’u da iyi tanırım. 1967 koşullarında Mardin’in karanlık mı karanlık, yoksul mu yoksul o Savur ve Gercüş ilçelerinde, dünyanın en ünlüleri arasına katılan bu iki dahi insan yetiştiyse, Mehmet Şimşek’e güvenmemek olur mu?
Enflasyonun tek haneli rakamlara düşeceğine inanmıyorum. Çünkü bir “cari açık” tanımı vardır… bir de “dış ticaret açığı.” Dış ticaret açığı; yalnızca ithalat ve ihracat arasındaki farktır. İhracat ithalattan fazla olursa (ki geçtiğimiz şu üç-dört yılda bu sonuç gerçekleşti) dış ticaret “fazla” verir ama, bu asla ve asla “cari fazla” demek değildir. Cari açık; yalnız ithalat için değil, başka kalemlerde de ülkeden çıkan “bütün” döviz miktarıyla, giren döviz arasındaki farka denir. İhracatı ne kadar artırırsak artıralım, ne kadar ithalatı azaltırsak azaltalım bizim ekonomimiz “cari fazla” veremez. Çünkü, biz yabancı sermayenin esiriyiz. Ülkemizdeki yabancı şirketler yıl sonu net karlarının önemli bölümünü kendi ülkelerine taşıyorlar. Bu biiir… İkincisi; göze batmayan yabancı futbolcuların transferlerine milyonlarca dolar değil, euro ödüyoruz. Bir kulübün 14 yabancı futbolcu getirdiği göz önüne alınırsa, bu yolla dışarı kaçan dövizi hesabedin. Daha çok konu var ama, yalnızca bu iki kalem nedeniyle dışa giden döviz nedeniyle CARİ AÇIK asla kapatılamaz. Enflasyon da önlenemez!