PKK Büyük darbe yedi. Anadolu’da beli kırıldı… Irak ve Suriye’de de inlerinden çıkamıyorlar. Ama, yine de kuyruğu dik tutuyorlar. Mustafa Karasu: “Bu seçim hiçbir seçime benzemiyor” diyor. Sırrı Sakık: “100 Yıllık cumhuriyeti sorgulayacağız” diyor. CHP Milletvekili Yunus Emre: “Korkulacak bir şey yok. Yerel yönetimlerde özerkliği derhal getireceğiz” dedi.
Cumhuriyeti şöyle sorguluyorlar: “Vilayetlerin muhtariyeti’ne dayalı 1921 Anayasasını neden uygulamadınız?” diyorlar. 1921 Anayasası, gerçekten de “vilayetlerin muhtariyeti” esasına dayalı bir anayasaydı. Uygulansaydı, dünyanın ilk “özerk bölgeler” anayasası olacaktı. Bırakalım 1921 Anayasasını, 1924 Anayasasına vilayetlerin muhtariyeti hükmünü koysaydık, cumhuriyet döneminin acılarla dolu “asimilasyon” yılları yaşanmayacak… hatta dünyanın en “demokratik” cumhuriyetleri arasına girecektik.
Vilayetlerin muhtariyeti, yani özerk vilayetler modeli uygulanmadığı için Kürtler ardı ardına 4 kez ayaklandılar. Şeyh Said İsyanı (1925), Ağrı Dağı -1 İsyanı (1926), Ağrı Dağı -2 İsyanları (1928) ve Dersim İsyanı (1937). Keşke bu ayaklanmalardan birisi hedefine ulaşsa da, Osmanlı dağılırken Kürtler de kendi “bağımsız ulus devletlerini” kursalardı. Fakat olmamış. Şimdi aradan yüz yıl geçmiş. Kürtler ve Türkler tarihten gelen kadim (tarihsel) kardeşliği inanılmaz boyutlara taşımışlar. PKK Kuyruğu hala dik tutuyor, dağdan inmiyor. Tamam… BİRLİKTE YAŞAMA İLKELERİNE bağlı olduğunu söyle… ama silahlı mücadeleye kesinlikle son ver. Oturalım… tartışalım. Filmi 100 yıl geriye saralım… Türkler, Kürtler ve öteki Türkiye Halkları arasındaki bütün sorunları masaya yatıralım. Demokrasiyi taçlandıralım. Ama sen hala Çakal Carlos Çetesi gibi pusu kuruyor, insan avlama peşinde koşuyorsun.
Bak… Sayın Erdoğan Diyarbakır Cezaevini “müze”ye çeviriyor. Diyarbakır Anneleri kümesinizin önünde üç yıldan beri evlatlarına kavuşmak için nöbet tutuyor. Evet… Kürtler çok çekti. Her ayaklanma onlara pahalıya maloldu. Kürt Obalar dağıtıldı. Batı Anadolu’ya sürüldüler. Bu sürgünler Kürt Demografisini değiştirdi. Bugün Türkiye’de 15 milyon Kürt var. Ama bu nüfusun en az 10 milyonu Batı Anadolu’da yaşıyor.
Günümüzde: “En büyük Kürt Şehri hangisidir?” diye sorsak… herkes: “Diyarbakır” diye yanıtlar. Oysa ki, Diyarbakır’ın ilçe ve köyleriyle toplam nüfusu 1.783.000’dir. Ayrıca bu rakamın hepsi de Kürt değil. Ama yalnızca İstanbul’da 4 mil yon Kürt yaşıyor. Batıya sürülenler “geçici” iskan edilmedi ler. Herkes’e toprak verildi. İş-aş verildi. Bugün İstanbul’da doğan, büyüyen, işini kuran bir Kürt, Güney-Doğuya gider mi? Kısacası, Doğu ve Güney-Doğuda bağımsız bir Kürt Devleti kurulsa bile, birkaç fanatik Kürt milliyetçisi dışında kimse Güney-Doğuya dönmez.
Öte yandan günümüz Türkiyesinde özerklik istemek gericiliktir. Çünkü tarih ulus devletler dünyasını aştı. İnsanlık yeni bir dünya düzeni arıyor. Anadolu Halkları en az bin yıldan beri iç içe yaşıyor. Birbirinden kız aldı, kız verdiler. Akraba oldular. Yeri geldi mi solcu geçiniyor: “Halkların kardeştir” diyorsunuz. Ama halkların kardeşliğini “hançerlemek” için her çareye başvuruyorsunuz.
PKK/HDP, DEV-GENÇ’in Kürt şubesidir. Bunlar marksist olduklarını iddia ederler ama asla marksist değildirler. Kürt ayrılıkçılar marksizmden esinlenen küçük burjuva aydınlardır. Küçük burjuva silahı indirmez… indirmeye “ar” eder. Nitekim dünyadaki bütün anarşist guruplar dağıldı. İRA, Katalan Devrimcileri, ETA-Bask Milliyetçileri, Tamir Gerillaları, Orta ve Güney Amerika’daki bütün Guevaracılar vs… vs… otuz yıldan beri ellerine silah almıyorlar. ETA/Bask lideri Ortegi taa… 1975 yılında: “Halkımız bizden silahları bırakmamızı istedi ama, biz geç kaldık. Halkımızı dinlemedik” dedi. Ortegi öz-eleştiri yaptı… halkından özür diledi.
Burnuma pis provokasyon kokuları geliyor. Evet… KCK son kozunu mu oynuyor? Yoksa Sam Amcası: “Açıktan sahaya inin. Kargaşayı yükseltin. Türk ve Kürt Halkların çatışmasını tutuşturarak 14 Mayıs seçimlerini sabote edin” mi dedi? Çünkü ABD Büyükelçisi CHP genel merkezini yol ediyor. Durduk yerde depremi kasrederek: “Geçmiş olsun!” diyor. Bakalım… şu kırk günde neler olacak… göreceğiz.