Ömer ÖZKAN | 08 Nisan 2023 | Ekonomi, Genel, Gündem, Tüm Manşetler A- A+
% 84.6 Rakamı, 2022 Enflasyon oranıdır. Bu oran bugün % 50’lere düşmüş. Yıl sonunda da % 30’lara inecekmiş. Ne denirse densin, enflasyon Türkiye’nin “yapısal” sorunudur. Yani Türkiye enflasyondan asla ve asla kurtulamaz. Nedeni ise; Türkiye’nin sorunu “cari açık”tır. Ülkeden çıkan döviz daima fazla vermektedir.
İktidar şöyle düşünüyor: “İhracatı artırırsam… üretimi, dolayısıyla istihdamı artırmış olurum. Böylelikle ekonomik büyüme hızlanır ve ülkeye giren döviz çıkan dövizi geçtikten sonra da enflasyon önlenir. İyi ama bir yıldan beri ülkeye giren döviz fazla veriyor. Yani ekonomi “cari fazla” veriyor. Ama enf lasyon bir türlü istenilen düzeye inmiyor. Haydi “inecek” diyelim… şurası bir gerçektir ki, biz ne kadar üretim fazlası ve rirsek… ihracatımız ne kadar fazla olursa olsun… ekonominin yapısal bir “hastalığı” var. Bu da; ithalat dışındaki kalemlerin dövizin yurt dışına kaçışına kaçışını adeta pompalamasıdır. Devlet, hükümet, medya… ya da üniversiteler bu konuyu asla ve asla dillendirmiyor.
Gayrimenkül fiyatlarının, kiraların yükselmesi… otomobil fiyatları ve beyaz eşyadaki tırmanışlar inanılacak gibi değil. Mart ayı ihracat rakamları yine rekor düzeyde gerçekleşmesine rağmen enflasyon yine fitilli bomba gibi pusuda bekliyor. Ekonomi yine Mehmet Şimşek’e emanet ediliyor. Şimşek seçimlere kadar birkaç rötuş yapacak ama yine de işin içinden çıkamayacak. Bay Kemal ise her zamanki gibi bol keseden atmaya devam ediyor. Ona göre yatırım ortamı yeniden düzeltilirse, yabancı sermaye Türkiye’ye oluk oluk akacakmış. Ne yabancı sermayesi be? Pandemi öncesinden beri Türkiye’ye bir tek kuruş yabancı sermaye gelmedi. Hem gelse ne olacak? Zaten geldiği için… yıl sonu karlarını dışarıya, kendi ülkesine döviz olarak çıkarttığı için “cari açık” veriyorsun. Hem yeni bir dünya kuruluyor… dünyada yerleşik ekonomi teorileri alt-üst oluyor. Eski kapitalist teori eskidi. ABD Merkez Bankası FED bile ne yapacağını bilmiyor.
Yirminci yüzyıl, 20. yüzyılda kalmıştır. 20. yüzyılın yasallıkları tekrar gözden geçirilmelidir. Dışa açılım süreci tamamlanmıştır. Asya kalkındı. Çin ve Hindistan… öteki Pasifik Ülkeleri inanılmazları gerçekleştirdi. Bu nedenle ikinci dünya savaşı sonrası yabancı sermaye açılımı tarihe karışmıştır. İnsanlık yeni bir dünyayı, dijital dünyayı adım adım örüyor. Bu koşullarda yabancı sermayenin defteri dürülmüştür. Bundan önceki yazılarımda “markalaşmış” yabancı şirketlerin, özellikle de Alman Şirketlerinin yıl sonu karlarını kendi ülkelerine nasıl kaçırdıklarını uzun uzun anlatmıştım. Bugünlerde de “yabancı futbolculara” verilen euro ve dolarlara taktım kafayı. İnanın ki, bu alanda da inanılmaz bir soygun var.
Örneğin, GS Portekizli Jardel’in takımına 16 milyon euro vermiş. Emenike 13, Bruma 12, Meiseles 10, Misimoviç 8.5 milyon euroya satın alınmış. Türkiye’de dört büyüklerde ortalama 20, ötekilerde de en az 15 futbolcu top koşturuyor. Bırakalım süper ligi, öteki liglerde… Anadolu takımlarında yine ortalama en az 10’ar fulbolcu vardır. Bir başka dikkat ettiğim şey ise; futbolcu piyasasında dolar değil, “euro” geçerli. Sonra kendi kendime sordum: “Türkiye’de yüzlerce, binlerce yabancı futbolcu var. Bunlar babalarının hayrına gelmiyorlar herhalde. Üstelik transfer parasından sonra bir de maaş alıyorlar. Ev, yazlık, araba vb… gibi özendirici şeyler veren kulüpler de var. Hepsini düşününce kafam karıştı vallaa!…
Eski araştırmalardan aklımda kalmış… Örneğin, Tüm Alman Bosch Firmalarının yıl sonu net karı 78.7 milyar euro idi. Bir tek Bosch şirketinin yılda Almanya’ya yaptığı kar transferi bizim en büyük ithalat kalemimize, örneğin petrol ve doğal gaz ithalatına eşittir. Öte yandan bir tek Bosch firması mı var ülkemizde? En az otuz tane Alman Şirketi cirit atıyor. Yalnız Alman firmaları mı? ABD, İngiliz, Fransız, Hollandalı, İtalyan, İspanya, İsveç, Japon, Güney Kore vs… vs… gibi başka firmalara ne demeli? Düşününce deli oluyorsun. İşte… enflasyonun temel nedeni bu tip soygunkalemleridir.
Şimdi bir de “futbol sömürüsü”… futbolcu sömürüsü çıktı ortaya. Kimse söz etmiyor. Basit rakamlarmış gibi kimse ağzına almıyor. Ekranda boy gösteren akademisyenler, büyük elçiler, general eskileri… siyasetçiler, medya, gazeteciler vs… vs… Haydi “yabancı sermaye”yi ürkütmeyelim gibi bir yanlış içindesiniz. Peki… yabancı futbolcuyu ürkütsek ne olur? Futbolcu pazarlığını Euro değil de TL ile yapsak ne olur? Cari açık o ölçüde kapanır değil mi? Enflasyon o ölçüde azalma eğilimine girer değil mi?