Enflasyon hız kesmiyor. “Faizleri düşsün, üretim artsın. Üretim artınca ihracat da artar. Cari açık dengelenir. Enflasyon belasından kurtuluruz” dedik. Ama olmadı. Şimdi umudumuz Mehmet Şimşek’te. Sayın Şimşek kapı kapı dolaşıyor. Yatırım amaçlı yabancı sermaye arıyor. Yabancı sermaye gelince piyasalar normale dönecekmiş. Fakat biz, altmış yıldan beri yabancı sermaye diye diye battık.
Evet… bir zamanlar yabancı sermayeye muhtaçtık. Çünkü paramız yoktu. Sanayileşmek zorundaydık. Sanayileşmek için de “teknoloji üreten teknolojilere” sahip ülkelere: “Aman gelin… bize yatırım yapın. Fabrikalar kurun… biz de kalkınalım” diye yalvarıyorduk. Sesimizi en çok Almanlar duymuş ki, Allianze, Siemens, Bosch, BAYER, Mercedes vb… gibi yirmi üç “büyük” Alman firması koşup gelmiş. Türkiye’de üretim yapıyorlar. Hatta bunların çoğu Almanya’dan çok Türkiye’de mal üretiyor ve dünyaya buradan satıyor. Yalnız Almanlar olsa, ona da razıyız. Fransızlar var. İngiliz, ABD, Hollanda, Japonya… hatta Güney Kore firmaları var. Kısacası, Türkiye yabancı sermaye cennetidir. Soruyorum: “Alman ekonomisi neden cari açık vermez de Türkiye sürekli açık veriyor?” Çünkü Almanya’da bir tek “yabancı” firma yok. Bu nedenle Almanya “dışa bağımlı ülke” değil. Alman firmaları dünyayı sömürüyor ve Almanya’ya sürekli dolar ve euro taşıyor. Bizim ise dışarıda üretim yapan bir tek firmamız yok. Bu nedenle “cari açık”la yatıp kalkmaya… enflasyonla yaşamaya mahkumuz. Merkez Bankasının başına getirilen genç bayan, savaş kazanmış kahraman edasıyla: “Körfez sermayesi yatırım amaçlı kalıcı sermayedir” diyor. Bence Türkiye’nin yabancı sermayeye değil, değişen dünyayı anlamaya ihtiyacı var.
Şöyle ki, ülkemiz yabancı sermaye cenneti olduğu için, “dışa bağımlı” bir ülke olduğu için enflasyon canavarını yenemiyor. Ama bizim yöneticiler kurtuluşu hala yabancı sermayede görüyor. Hala “AB’ne girmezsek yabancı sermaye gelmez” diyen kafalar var. Oysa ki, dünyada “üretim teknikleri” değişti. 21.inci yüzyılda yazılım, programlama, robotik teknoloji, yapay zeka vb… gibi yeni dinamikler devreye girdi. Bu nedenle klasik fabrika üretimi, yani yabancı sermayenin fonksiyonu yerle bir oldu. Günümüz sermayesi, yani yeni teknolojiler katma değeri yüksek üretim peşinde koşuyor.
Bizim kurtuluşumuz; Eski Osmanlı coğrafyasıdır. Orta-Doğu ve Müslüman Afrika’da AB gibi devasa bir “Müslümanlar Birliği Devleti” kurmalıyız. Eski Osmanlı coğrafyası 22 milyon km/karedir. Yani Türkiye’nin 25 katı. Afrika dünyanın “en zengin” kıtasıdır. Belçikalı bir dostum 45 yıl önce bana: “Siz Türkler Avrupa’nın kasabı ve manavı olursunuz” demişti. Gerçekten de biz, Avrupa’nın kasabı ve manavı olduk. Hatta buna bir de “dönercilik” ekledik ve bugün Avrupa’nın kasabı, manavı ve dönercisiyiz. Bu nedenle “Türkiye Yüzyılı” düşüncesinin esaslı bir “makro strateji”ye ihtiyacı var. Türkiye NATO ve AB peşinde koşan bir ülke olmamalıdır. Türkiye yönünü Eski Osmanlı coğrafyasına çevirmelidir.
Ulusal pazarlar siliniyor. Dünya’da ABD/Kanada, Avrupa Birliği, Rusya, Çin, Hindistan, Pasifik ülkeleri (Endonezya, Avustralya, Yeni Zelanda, Malezya, Singapur) ve Brezilya gibi dev ülkeler yeni bir dünya kuruyor. Yakın gelecekte küçük küçük ulusal pazarlar yok olacak, sonsuz pazar/sınırsız piyasa dinamikleri dünyadaki 200 ulus devleti on kadar küme devlette birleştirecektir. Bu nedenle Türkiye’nin yeri ne AB, ne de başka bir coğrafyadır. Türkiye’nin yeri Eski Osmanlı topraklarında kurulacak “Müslümanlar Birliği Devleti”dir. Almanya ve Fransa nasıl ki, AB’nin öncü ülkeleri oldularsa, Türkiye de Mısır’la birlikte bu uçsuz bucaksız toprakların katalizör ülkesi olacaktır. AB Coğrafyasında ulusal sınırlar, yani gümrükler şimdiden kalkmıştır. Gelecekte, orta vadede bizim ekonomilerimiz de entegre olacak.
Afrika dünyanın en zengin ülkesidir. Afrika’yı biz 400 yıl yönettik. Eski Osmanlı coğrafyası Halkları bizim kardeşimizdir. Biz İslami temelde aynı kültürü paylaşan toplumlarız. 21.inci yüzyıl küme devletler yüzyılı olacaktır. Bu nedenle ekonomik/toplumsal ilişkilerimize yön verecek “yeni yol haritaları”na, “gelecek hikayeleri”ne günümüzde daha çok ihtiyaç var. Körfez Ülkeleriyle kısa vadeli sermaye ilişkileri kurtuluş değildir. Gerçek kurtuluş; Eski Osmanlı coğrafyasıyla yeniden kucaklaşmaktır. Çünkü Afrika bizi bekliyor!