Pankürdistler (Kürtçüler) 17 Mayıs 2005 Kongresiyle PKK Sözleşmesini çöpe attılar. PKK Sözleşmesi yalnız Türkiye’de bağımsız bir Kürt Devleti kurmayı hedefliyordu. Fakat 2005 Kongresi bu hedefi büyüttü. Türkiye, İran, Irak ve Suriye’de yaşayan bütün Kürtleri tek bayrak altında toplamayı oy birliğiyle kabul etti. Böylelikle Musul’da Babanzade Abdurrahman Paşa ile başlayan (1806) Kürt Hareketi yeni bir ivme kazandı.
Türkiye’de 15, İran’da 8.1, Irak’ta 4.6, Suriye’de ise 1.2 mil yon olmak üzere dünyada 30 milyon Kürt yaşamaktadır. Baştan şunu söyleyelim ki, Kürtler kadar kalabalık, parçalanmış, dört ülkeye dağılmış başka bir millet yoktur. Gerek Osmanlı İmparatorluğu, gerekse Cumhuriyet döneminde on beşten fazla isyan yaşandı. Bu isyanlardan keşke bir tanesi başarılı olsaydı da Kürtler de bağımsız devletlerini kursalardı… kendi dillerini, kendi kültürlerini doya doya yaşama ve geliştirme olanaklarına kavuşsalardı. Fakat olmamış. Kürt tarihindeki bütün çabalar sonuçsuz kalmış. Neden?
KCK/PKK’lılar: “Türk Ordusu Kürdistan’ı işgal etmiştir. Bu nedenle biz kurtuluş savaşı veriyoruz. Kendi bağımsız devletimizi kurasıya kadar da savaşacağız” diyorlar. Fakat Yukarı Mezopotamya yalnızca Kürtlerin “yurdu” değildir. Mezopotam ya, özellikle de Yukarı Mezopotamya başta Türkler ve Araplar olmak üzere Türkmen, Ermeni, Süryani, Ezidi, Asuri, Keldani vb… gibi bir dizi halkın iç içe yaşadığı, hatta etle kemik olduğu mozaik bir coğrafyadır. Kürtler ise bu mozayiğin yalnızca bir halkasıdır. Evet… kalabalık olabilirler. Fakat hiçbir zaman tek başlarına Yukarı Mezopotamya’nın “egemeni” olmadılar… olamadılar. Çünkü Kürtlerin Yukarı Mezopotamya’da sadece kendilerine ait “ulusal pazarları” yoktu. Ulusal pazar yoksa, ulus devlet de yoktur. Yani ulus devletin olmazsa olmazı; ulu sal pazardır. Öte yandan 21.inci yüzyılda ulus devletler tarihsel misyonunu tamamladı. Kısacası, bu saatten sonra bağımsız Kürt Devleti kurmak asla ve asla olası değil.
Peki… PKK, Anadolu’da bağımsız bir Kürt Devleti kurmak için 20 yılda (1984-2004) bir arpa boyu yol aldı mı? Bu gerçek ortadayken, 2005 Kongresi “Büyük Kürdistan” projesiy le topu tamamen taca attı. “Atı arabanın arkasına” koştu. Çünkü sadece Türkiye’yi bölüp Kürt Devleti kuramamışken, dört ülkede Büyük Kürdistan’ı nasıl kuracaksın? Öte yandan 21.inci yüzyılda kutsal bağımsızlık aşılmıştır. Kapitalizm misyonunu tamamladığı için ulus devlet modeli eskimiştir. Bu nedenle bağımsızlık aşkı uğruna dağa çıkmak, “boş duaya” amin demektir. Görüyoruz, 28 devlet sırt sırta veriyor ve kocaman Avrupa kıtası birleşiyor. Ama Kandil, bölücüler çetesi hala kuyruğu dik tutuyor. Tutsunlar… tutsunlar… nasıl olsa sonlarına yaklaşıyorlar. Türkiye’den temizlendiler. Irak ve Suriye’de inlerinden çıkamaz hale geldiler. Ama kimileri küçük siyasi hesaplar uğruna bu Türkiye düşmanlarına kol-kanat geriyor.
Bu seçimlerde altılı, yedili değil “kili” masa vardır. Masanın bir ayağı CHP… öteki ayağı da Kandil’dir. Bugüne kadar yazılarımda altılı masaya “döküntüler masası” dedim. Masanın dört ayağı kırık dedim. Dört ayak değil, meğer beş ayak kırıkmış. Seçim yaklaştıkça birbirlerine girdiler. Son anda Kandil (KCK) can havliyle sahaya indi. Başkanlık rejimi zaten iki partiden fazlasını taşımaz. Aslında millet ittifakının artık “iki” ortağı vardır. Çünkü bu seçim hem Kandil’in hem de Kılıçdaroğlu’nun “son” seçimidir.
Seçimler ertesinde HDP kapatılacak. Bölücüler dağda yedikleri tokatı seçimlerde de yiyecek. Zira Kürt kardeşlerimiz PKK baskısı altında geçmeyen bir seçim yaşayacak ve ilk kez özgür iradeleriyle oy kullanacaklar. Onun için Yeşil Sol Parti (YSP) büyük darbe yiyecek. Hatta PKK’nın bu yeni gölgesi baraja bile takılabilir. Bu nedenle Kandil değişik stratejiler peşindedir.
Başta şu gerçek kabul edilmelidir ki, PKK Bay Kemal vasıtasıyla Atatürk’ün partisini kontrol altına almıştır. Bu çizgi seçim sonrası süreçte daha da derinleşecek. Selahattin Demirtaş Öcalan’ın safına geçti. Onun için Kandil’den kırmızı çizgi yedi. Seçim sonrası dönemde, 2028’lere kadar bölücü saflardaki tartışma alevlenebilir. Yani Öcalan-Demirtaş çizgisi galip gelebilir. Bölücü Kürt Marksistler İRA gibi, Katalan, Bask ve Tamir Gerillaları gibi “halkların kardeşliğini”, birlikte yaşama ilkelerini benimseyebilirler. Kandil öz-eleştiri yaparak silahlı mücadeleye son verirse… Kürtler, Türkler ve bütün bölge halkları için elbette hayırlı bir iş yapmış olacaktır. Pek “umamıyorum bacımdan” ama… haydi hayırlısı!… Bekleyeceğiz… göreceğiz!